İstanbul panoramasında ilk dikkati çeken, gökyüzüne yükselen minareleriyle camiler ve bu minarelerle yarışır gibi yükselen Galata ve Beyazıt kuleleridir. İstanbul'un tarihsel geçmişinin günümüzde yaşayan sembolü olan tarihi eserler arasında yerini alır Yangın Kuleleri. Yangın kulesi olarak inşa edildiği için herhangi bir penceresinden bakıldığında İstanbul'un muhteşem panoramasını ayaklarımızın altına serer.
GALATA KULESİ
Cenevizler tarafından yapılmıştır. İnşaatı miladi 1349’da bitmiş bulduğu anlaşılmaktadır. O zamanlar “İsa Kulesi” 'de denilmektedir.
Kulenin sakafı evvelce sivri külah şeklinde olup tepesinde bir salip bulunduğu anlaşılmaktadır. 1792 senesinde Galata'da vuku bulan yangında bu külah yanmış ise de Cuma gecelerinden başka gecelerde kulede nöbet çalınmak ve yangınları tabi davul ile halka ilan etmek adet olduğu için derhal tamirine başlanmış ve evvelkinden güzel şekilde ikmal edilmiş ve yangın haberlerinin uzak yerlere kadar ulaştırılabilmesi için buraya bir de "Kös" konulmuştur. "Kös" davulun sekiz on misli büyüklüğündedir.
Kule, ikinci Mahmut zamanında 1819 senesinde bir tamir görmüştür. Fakat bu günkü şeklini 1876 yılındaki tamirinden sonra almıştır.
Galata Kulesi, 68 metre yüksekliğinde olup deniz seviyesinden itibaren kulenin tepesi 140 metrelik bir irtifadadır. Kulenin zirvesine kadar taşdan ve tahtadan 211 basamak mevcut olup 95 adedi taşdır. Birinci Büyük odaya 141 basamakla çıkılır. Bayrak direği 15 metredir.
Beyazıt ve Galata yangın kulelerinde yangın ilan şekli şöyle idi:
İstanbul ciheti : Gece kırmızı lamba, gündüz kırmızı üçgen bayrak,
Beyoğlu ciheti : Gece beyaz lamba, gündüz sarı üçgen bayrak,
Anadolu ciheti: Gece yeşil lamba, gündüz yeşil üçgen bayrak,
İki veya üç mıntakada aynı zamanda yangın olursa her mıntıkaya ait işaretler bir arada çekilir.
BEYAZIT KULESİ
1749 yılında, Küçükpazar’da çıkan ve büyük yangının ardından, Ağakapısı Süleymaniye'de İstanbul Müftülüğü ile İstanbul Üniversitesi'nin Botanik Enstitüsü olarak kullanılan, iç avlusu köşesine yılında ahşaptan ilk kule yapılmıştır. Ancak kulenin ahşap olması sebebiyle 1774 yılındaki Cibali yangınıyla bu kule ortadan kalkmıştır. 1826 yılında Sultan 2. Mahmut tarafından yeniden ahşap olarak yaptırılan kule, Yeniçeri Ocağı’nın buna bağlı olarak Tulumbacı Ocağı’nın dağıtılmasıyla ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle yıktırılmıştır.
1828 yılından itibaren İstanbul’daki yangınların nerede olduğunu tespit etmek ve müdahalede bulunmak için Sultan 2. Mahmut’un emriyle, Osmanlı Devleti'nin 19. yüzyıl mimari oluşumunda büyük etkisi olan Ermeni asıllı Balyan ailesinden olan Senekerim Balyan’a, şu anki İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt semtinde bulunan üniversite yerleşkesinin tarihi giriş kapısı arkasındaki bahçenin içerisine, Beyazıt Kulesi’ni kâgir olarak yapıldı.
İlk yapıldığında yüksekliği 85 m olan kule, kâgir ve geniş saçaklı ahşap bir külah ile örtülüdür. 1849 yılında kule bugünkü biçimine kavuşmuştur. Sekizgen planlı yuvarlak pencereli üç kat daha eklenmiştir. Böylece kule yukarıdan aşağıya doğru sancak katı, sepet katı, işaret katı ve nöbet katı olmak üzere toplam 4 kattan oluşmuştur. Bu ilavelerle kulenin yüksekliği 118 metreye ulaşmıştır. 1889’da kulenin üzerine demirden gönder çekilmiştir. Girişten nöbet katına giden, toplam 180 basamaktan oluşan ahşap merdiven bulunmaktadır. Diğer üç kata da, toplam 69 basamaktan oluşan ahşap merdivenle çıkılmaktadır. Kule turizme açıldığında ziyaretçiler nöbet katına kadar çıkabileceklerdir. İçeriye, kulenin küçük pencerelerinden ışık girmekte, nöbet katı 12 pencere ile dışa açılmaktadır. İstanbul’un muhteşem manzarası bu pencerelerden 360 derecelik bakış açısıyla görülmektedir.
1849 yılındaki zelzelede hasara uğrayan kulenin, geniş saçaklı, ahşap örtülü külahı değiştirilerek; sekizgen planlı, yuvarlak pencereli, yukarıya doğru daralan üç kat şeklinde yeniden tasarlanarak inşa edildi. 1889 yılında da ise kuleye bayrak direği eklendi. Yangın kulesine ‘yangın köşkü’; ’yangın köşkü’ gözcülerine de ‘köşklü’ denirdi. Beyazıt Yangın Kulesi’nde 20 köşklü bulunurdu. Kulelerdeki odalarda yatar kalkarlardı. 1923’e kadar köşklüler kulelerdeki görevlerine devam ettiler.
Kulenin Beyazıt meydanına bakan bölümünde Sultan II. Mahmud tuğralı kitabe bulunmaktadır. Yesarizade Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan kıta nazım biçiminde kaleme alınmış olan kitabenin hat yazısını da yine Yesarizade Mustafa İzzet Efendi yapmıştır.
İCADİYE KULESİ
İkinci Mahmut devrinde Vaniköy’ün üstündeki sırtlarda inşa ettirilmiş olan bir köşkün ek binalarındandır. Kırım muharebesi sırasında İstanbul'a gelen İngiliz zabitanına tahsis edilmiş ve bir müddet işgal edilmiş ve o esnada yanmıştır.
Hak bu kim Sultan Mahmûd’un Sarây-ı ?evket’e Bir nazîri gelmemişdir olalı Dünyâ binâ Bânî-i endîşesi tecdîd kıldı devletin Köhne bünyân-ı cihânı etmede hâlâ binâ Eyleyüp Eski Saray’ın Bâb-ı Serasker o şâh Nev be nev yapmakda anda bir nice binâ Emredip Serasker-i Sâbık Hüseyin Gâzi’ye Buldu bu Kaf-ı şeca‘at kulle-i ra‘nâ binâ Eyleyüp Serasker-i lâhık nezaret hüsnüne Anı ma‘na eyledi güya iki pâşâ binâ Revzen-i eflâkden baktıkça zîr-i pâyine Kaldı kendi kaddine hayrette bu bâlâ binâ Olmasa zerrin külâhı âsumâna münteha Arz edermi zer alemle kevkeb-i zehra binâ Dâr-ı mülkü etmesin bu kulleyle muhtâç Hakk Ziynet içün etmiş olsun şâh-ı mülk-ârâ binâ Kulle-i eflâki durdukça o şâh eylesin Zirve-i çarha esâs-ı şevketin Mevlâ binâ Sanki tâk-ı çarha yazdım ‘İzzetâ târîhim Kıldı Hân-ı Mahmûd-ı ‘Adlî kulle-i vâlâ
Binâ 1244(1829) Harrerehu El-fakîr el-‘abd e’d-dâ‘i
Yesarizâde Mustafa ‘İzzet Gufirelehu
Kitabenin transkripsiyonunu Prof. Dr. Mehmet Kanar ve Prof. Dr. Mustafa Kaçar yapmıştır.
Özetle, şöyle deniyor: “Sultan Mahmud yenilenme amacıyla bu binayı yaptırmak zorunda kaldı. Yükseldikçe bina yerden, kendi ihtişamına şaştı. Hak bu kuleye muhtaç etmesin, sadece bir süs için yapılmış olsun”. Kitabeden çıkardığımız bir diğer bilgi de ahşap yangın kulesi yandığı zaman Süleymaniye Camisi’nin minarelerinin bir süre yangın gözetleme amacıyla kullanıldığı.
Kulenin içi ahşap merdivenlerden oluşmakta, nöbet katı ya da bu dönemde seyir katı dediğimiz bölümün üzeri tonozlarla örtülüdür. Bu tonozlarda manzara resmi vardır. Pencere üstleri ve pencere aralarına yapılan bitki süslemeleriyle bu katta görsel bir kompozisyon hâkimdir. İlk bakışta İstanbul’un semtlerini gösterdiği düşünülse de, bu süslemelerin, İstanbul manzarası değil, hayali peyzajlar olduğu anlaşılmaktadır. Süsleme renkleri gri, çok az pembe ve maviden oluşmaktadır. Renklerin az ve sade biçimde olması ve yangın için düşünülen bir kulede böylesine süsleme yapılması oldukça ilgi çekicidir. Yapılan süslemedeki resim biçimi ve bitkisel kompozisyonlar, kuleyi döneminin dikkat çekici örneklerinden biri yapmaktadır.
Yangın, Beyazıt Kulesi’nden gündüz sarkıtılan sepetlerle, Galata Kulesi’ne asılan bayraklarla ve geceleri de fener yakılarak haber verilirdi. Bu bayrak ve fenerleri gören İcadiye Kulesi top atışı yaparak yangını bütün İstanbul’a duyururdu.
Beyazıt Kulesi’nden; bütün İstanbul, Kadıköy’den Vaniköy’e kadar Anadolu yakası ile Bebek’e kadar olan Rumeli yakası; Galata Kulesi’nden; Galata, Beyoğlu ve Eyüp tarafı, İcadiye Kulesi’nden; Vaniköy ve Bebek’ ten öte Boğazın iki yakası gözetleniyordu.
Yangın, Beyazıt Kulesi’nden gündüz sarkıtılan sepetlerle, Galata Kulesi’ne asılan bayraklarla ve geceleri de fener yakılarak haber verilirdi. Bu bayrak ve fenerleri gören İcadiye Kulesi top atışı yaparak yangını bütün İstanbul’a duyururdu.
Top sesini duyan İstanbul halkı yangının semtini öğrenmek için “köşklü”leri beklerdi. Yangın kulesine “yangın köşkü”; yangın gözcülerine de “köşklü” deniyordu. Beyazıt Kulesinde 20 köşklü, Galata Kulesi’nde 18 köşklü ve İcadiye Kulesi’nde üç köşklü bulunurdu. 1923’e kadar göreve devam eden bu köşklüler kulelerdeki odalarda yatar kalkarlardı.
Beyazıt Kulesi’nin geleneklerine göre, yangını gören nöbetteki köşklü “Ağa! Bir çocuğun oldu” derdi. Ağa da sorardı: “Kız mı, oğlan mı?”. Anadolu yakası, Beyoğlu ve Boğaz’ın Rumeliyakası yangınları “kız”, İstanbul içi yangınları da “oğlan” olarak anılırdı.
BİR ÇOCUĞUN OLDU
Beyazıt Kulesi’nin geleneklerine göre, yangını gören nöbetteki köşklü “Ağa! Bir çocuğun oldu” derdi. Ağa da sorardı: “Kız mı, oğlan mı?”. Anadolu yakası, Beyoğlu ve Boğaz’ın Rumeli yakası yangınları “kız”, İstanbul içi yangınları da “oğlan” olarak anılırdı. Haberi alan Ağa hemen kalkar,dolaptan bir çanak maytap çıkarıp yakarak İcadiye Kulesi’ne haber verir ve İcadiye’den yedi pare top atılarak yangın tüm ahaliye ilan edilirdi.
Yangının başlamasından söndürülünceye kadar geçen süre boyunca kuleden sepetler ve fenerler asılırdı. Beyazıt yangın kulesi Cumhuriyet döneminde de kullanıldı. Hatta 1962 yılında havanın açık olduğu bir gün Büyükada’da meydana gelen bir yangın, gözetleme yapan itfaiyeci tarafından sokağına kadar belirtildi. Yangının yerini bildiren sepetler de 1934 yılına kadar yangınlarda sarkıtıldı.
Ancak cumhuriyet döneminde Kule’nin yangınların yanında ek bir görevi daha oldu. Hava durumu da 1995 yılına kadar Beyazıt Kulesi’ndeki ışıklarla İstanbul’a duyuruldu.
Beyazıt Kulesi’nin ışıkları;
Mavi yandığı zaman, havanın ertesi gün açık olacağını; yeşil yandığı zaman, havanın ertesi gün yağmurlu olacağını; sarı yandığı zaman, havanın ertesi gün sisli olacağını; kırmızı yandığı zaman ise havanın ertesi gün karlı olacağını bildiriyordu.
Galata ve Unkapanı köprülerinin açık ya da kapalı olduğu da yine Beyazıt Kulesi’nden bildirilirdi. Sabaha karşı saat 04.00 ile 06.00 arasında kulede; yeşil ışık yandığı zaman, Haliç’teki gemilerin Marmara denizine geçtiği; kırmızı ışık yandığı zaman Marmara denizindeki gemilerin Haliç’e geçtiği; çift kırmızı yandığı zaman ise köprülerin kapalı olduğu belirtilirdi.
Kaynakça:
N. Celalettin Atasoy; Kandilli’de Tarih, İstanbul 1982
Semavi Eyice; “Galata Kulesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, cilt: 3, İstanbul 1994, s. 359-362
Cahit Kayra-Erol Üyepazarcı; Mekanlar ve Zamanlar Kandilli-Vaniköy-Çengelköy, İstanbul 1993
Kemalettin Kuzucu; “Osmanlı Döneminde İcadiye Yangın Kulesi ve Çalışma sistemi”, V. Uluslararası Üsküdar Sempozyumu, 1. Cilt, İstanbul 2008, s. 665-680
Reşat Ekrem Koçu; “Bayazıd Yangın Kulesi”, İstanbul Ansiklopedisi, cilt: 4, İstanbul 1960, s. 2264-2272
A. Süheyl Ünver; “İstanbul’un İlk Yangın Kulesi”, Hayat Tarih Mecmuası, yıl: 7, cilt: 2, sayı: 9, 1 Ekim 1971, s. 36-40